phpKF - php Kolay Forum  
Ana Sayfa  |  Yardım  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
Forumunuz Hayırlı olsun yenilendi

Resim Ekleme

Bu Sayfadaki Bilgiler 04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı
Bu Sayfadaki Bilgiler 04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" Uyarınca Gerekli Durumlarda İletişim Sağlanabilmesi İçin Eklenmiştir. Lütfen Gerekli Durumlarda Kullanınız... İbrahim uzun Esatpaşa mah 3.demiryollu 1201.sk no:28 menemen/izmir/Türkiye email :Uzun_70@hotmail.com
Forum Ana Sayfası  »  Fıkıh
 »  BİDAT NEDİR?

Yeni Başlık  Cevap Yaz
BİDAT NEDİR?           (gösterim sayısı: 1.818)
Yazan Konu içeriği

boşluk

lovepowerman
[lovepowerman]
lovepowerman

Kullanıcı Resmi

Kayıt Tarihi: 13.09.2010
İleti Sayısı: 2.589
Şehir: İzmir
Durum: Forumda Değil

E-Posta Gönder
Web Adresi
Özel ileti Gönder

Konu Tarihi: 16.03.2011- 21:29
Alıntı yaparak cevapla  



BİDAT NEDİR?
Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) zaman-ı saa­detinden uzaklaştıkça sünnetler örtülmekte, yalanlar çoğaldığı için bid'at yayılmaktadır. Bid'ati yaymak, din-i islâmı yıkmak­tır. Bid'at çıkarana ve işliyenlere hürmet etmek, onları büyük bilmek, İslâmiyetin yok olmasına sebep olur. Hadis-i şerifde (Bid'at işliyenlere büyük diyen, müslümanlığı yıkmağa yardım etmiş olur.) buyurulmuştur. Bunun ne demek olduğunu iyi düşünmelidir. Bir sünneti meydana çıkarmak ve bir bid'atı ortadan kaldırmak için son gayretle çalışmak lâzımdır. Her zaman hele müslümanlığın çok zaiflediği bir zamanda, İslâmiyeti kuvvetlendirmek için sünnetleri yaymak ve bid'atleri yıkmak lâzımdır. İmâm-ı Rabbani Hazretleri hiç bir bid'atde güzellik görmemiş ve hepsini karanlık ve bulanık bulmuştur. Zira Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (Bid'atlerin hepsi dalâletdir, yoldan çıkmakdır) buyurdu. Bugün cehennem­den kurtulmanın tek şartı sünnete yapışmak ve bid'atlerden kaçınmaktır.
İşlenen bid'atlerin herbiri İslâm binasına vurulan bir kazma gibidir. Çoğaldıkça tahribatı fazla olacakdır. Sünnetler ise karanlık gecede yol gösteren parlak yıldızlar gibidir. Tâbi olan, yolunu bulur ve kurtulur.
Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (bid'at sahibi olanlara [yani Peygamberimizin zamanında ve onun dört halifesi zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkarı­lan, uydurulan sözleri, yazıları usûl ve işleri, ibâdet olarak yapanlara ve yaptıranlara] hürmet eden, dirilerini ve ölülerini medh eden, bunları büyük bilen, din-i islâmı yıkmağa, dünyadan kaldırmaya yardım etmiş olur) buyuruyor.
Din-i İslâm bize dört vesika ile gelmişdir. Bu dört vesikaya (Edille-i Şer'iyye) denir. Kurân-ı kerîm, Hadis-i şerifler, İcmâ-i ümmet, Kıyas-ı Fükahâ. Bunların dışında kalan her şey bid' atdir.
Kâfirlerin yaptığı, kullandığı şeyler iki kısımdır.

Biri âdet olarak, yani her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptığı şeylerdir. Bunlardan haram olmayıp, insanlara faideli olanları yapmak ve kullanmak günah değildir. Çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek ve bıçak ile dilimlere ayırmak ve çeşitli eşya ve âletleri kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup mubahdır­lar. Bunları kullanmak bid'at olmaz, günâh olmaz. Resûlullah ''Sallallahü Aleyhi ve Sellem" papazlara mahsus ayakkabıyı kullanmışdır. Bunlardan faideli olmayanları, çirkin ve mezmûn olanları kullanmak ve yapmak haram olur. Fakat iki müslüman bunlan kullanınca (Âdet-i İslâm) olur ve üçüncü kullanan müslümana haram olmaz. Birinci ve ikinci müslüman günahkâr olursa da başkaları olmaz.
Kâfirlerin kullandıkları şeylerin ikinci kısmı, ibâdet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan ve İslâmiyeti inkâr etmek ve inanmamak alâmeti olan, tahkir etmemiz vacip olan şeylerdir. Bunları yapan ve kullanan kafir olur.

Kaynak: Bir Bilene Soralım, Cilt 1
BİD'AT

Daha önce mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan amel ve inançlar.
Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen, hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm'dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibâdet kabûl edilen görüş ve ameller, sünnete aykırı davranışlar.
Bid'at'ın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır.
Kimi âlimlere göre bid'at, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra meydana gelen her şeydir. Bu tarifi yapan âlimler bid'ate sözlük anlamından daha geniş bir anlam yüklemişlerdir. Bu sebeple de sonradan çıkan amel ve inançları iyi ve kötü olmak üzere ayırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonradan ortaya çıkıp Kur'ân ve Sünnet'e muhâlif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şey(ere bid'at-i hasene (güzel bid'at); muhâlif olanlara ise, bid'at-i seyyie (kötü bid'at) ismini vermişlerdir. Ayrıca bid'at-i haseneyi kendi arasında, bid'at-i seyyieyi de kendi arasında ayrı kısımlara tabi tutmuşlardır. Böylece bid'at, vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. Meselâ Kur'ân ve Sünnet'in anlaşılması için zorunlu olan Arap gramerini bilmek, fıkıh, fıkıh usûlü gibi ilimlerle uğraşmak vâcib; Ehl-i Sünnet itikadına muhalif sapık fırkaların ileri sürdükleri görüşler ise, bu âlimlere göre, haram bid'at kapsamında mütalaa edilmektedir. (Tahânevî, Keşşâfu İstilahâti'l-Funûn, İstanbul 1984 I, 133).
Bid'ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar, Kur'an ve Sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan"şeylere bid'at isminin verilmesine dayanak olarak, Hz. Ömer'in şu sözünü ileri sürerler:
Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât"demiştir. (Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsüatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125).
Diğer âlimlerin bid'at tarifleri ise şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra ortaya çıkan, din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 248).
Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz. Rasûlullah (s.a.s.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır: "Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler. "(Müslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).
Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "Allah bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. " (İbn Mace, Mukaddime, 7/49). Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır. Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50). Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid'at olup, neyin olmadığını araştırır.
Meselâ, Rasûlullah'a selam ve salât Allah'ın emridir. Ama Rasûlullah'ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlit okutmak kimin emridir?
Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır. Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir?
Aslında her iki gruba göre de dinin aslına olan ilâve ya da aslından yapılan eksiltmeler yasaklanmış olup, kötü bir bid'attir. Ancak ikinci grup âlimlerin bid'atin tarifi konusunda daha tutarlı oldukları görülmektedir. Çünkü ilk grubun bid'at-i hasene kapsamına soktukları şeyler, aslında sonradan çıkmış şeyler değildir; onların Kur'an ve Sünnet'te dayanakları vardır.
Şu da bir vakıadır ki, birinci gruba tâbi olan fakat bu âlimlerin ne demek istediklerini hakkıyla anlamayan mukallidleri, dinde eksiltme ya da fazlalık durumunda olan şeyleri de bazen bid'at-i hasene kapsamına sokmuşlar; ikinci gruptakilerin mukallidleri ise, bid'at sayılmaması gereken bazı hususları bid'at kapsamına sokarak onlara karşı çıkmış ve hemen hemen her ictihada bid'at demeye başlamışlardır.
Kur'ân-ı Kerîm'i bir mushaf içerisinde toplamak, hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek, camilerin yanında minare yapmak, her ne kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra olmuş birer bid'at iseler de, bunlar bid'at kapsamına girmeyen güzel şeylerdir, İslâm'a aykırı değildir.
Bunun aksine yukarıda sözkonusu ettiğimiz hususlar kötü bid'at olup câiz değildir. Çünkü bu âdetler sonradan meydana çıkmış ve İslâmî itikatlarla çelişmektedir.
Bid'atlar alanları itibariyle de kısımlara ayrılmaktadır. İtikadî konularla ilgili olanlara "itikadî bid'atler", iş ve hareketle ilgili olanlara da "amelî bid'atler" denir. Ayrıca mahiyetleri itibariyle küfrü gerektiren ve gerektirmeyen bid'atler vardır.
Günümüzde pek çok bid'at, müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilâve mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kur'ân ve Sünnet'tir.

M. Sait ŞİMŞEK
(Şamil İslam Ansiklopedisi)
BİD’AT ÖRNEKLERİ
Güzel bid’at (bid’at-ı hasene veya bid’at-ı hidayet), yüce dinimizin gözettiği hedefleri gerçekleştirmeye yönelik olarak sonradan ortaya çıkmış olan her türlü faaliyettir.
-Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz döneminde kürek kemikleri, hurma lifleri, deri parçaları gibi yazı malzemeleri üzerine yazılmış olan ve dağınık parçalar halinde bulunan Kur’an ayetlerinin bir kitap haline getirilerek iki kapak arasında toplanması,
-Hadislerin sıhhat durumunu tesbit etmemizi sağlayan Hadis Usulü,
-Kur’an ve Sünnet’ten hüküm çıkarma metotlarını pratik kaideler halinde düzenleyen Fıkıh Usulü,
-İslâm itikadına aykırı yabancı fikir akımlarının önünü kesmek için aklî metotlar geliştirerek bize İslâm düşmanlarıyla ve itikadî bid’at gruplarıyla fikrî mücadele etme imkanı veren Kelam gibi ilim dallarının geliştirilmesi birer güzel bid’attır.
-Aynı şekilde, teravih namazının camide tek cemaat halinde kılınması da dinî bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik olduğu için güzel bid’atlar cümlesindendir.
-Yerleşim merkezlerinin büyümesi sonucu camilerde okunan ezanın uzak mesafelerden duyulmasını mümkün kılan teknolojik imkanların kullanılması,
-Camilerde namazın aksamadan cemaat halinde kılınması ve bu mukaddes mekânların temizlik, bakım gibi ihtiyaçlarının düzenli olarak yürüyebilmesi için ücret karşılığı cami görevlileri tayin edilmesi gibi uygulamalar da güzel bid’atlardandır.
Bütün bu hususlar ve daha pek çok benzerleri, “kim güzel bir çığır açarsa...” diye başlayan hadis-i şeriften ilham alınarak geliştirilen “bizi dinin maksatlarına götüren ve dinî herhangi bir ilkeye aykırı olmayan vesileler güzeldir” şeklindeki Fıkıh Usulü kaidesine dayanarak hükme bağlanmıştır.
"Gevşemeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olan sizsiniz" (Al-i İmran 139)
“Bizi dinin maksatlarına uymayan yollara götüren ve dinî ilkelere aykırılık teşkil eden vasıtalar da kötüdür” şeklindeki kaideye dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Kur’an ve Sünnet’te yer alan herhangi bir ilke ile çatışma halinde olan her türlü dinî uygulama ve anlayış çirkin bid’attır.
Çirkin bid’atlara şu örnekleri zikredebiliriz:
-Türbelere ve kabirlere mum dikmek, ağaçlara ve türbe pencerelerine bez bağlamak, tuz serpmek.
-Haftanın bazı günlerinde yolculuğa çıkmanın, siyah kedi görmenin, baykuş ötmesinin, merdiven altından geçmenin uğursuzluk getireceğine inanmak.
-At nalı, nazar boncuğu gibi şeylerin, kötülük ve uğursuzluk savdığına inanmak, bu inançla bu gibi şeyleri evine, arabasına, işyerine asmak.
-Ruh çağırmak, büyü yapmak ve yaptırmak, fal bakmak, yıldızların durum ve hareketlerinden hokum çıkarmak, burçlara inanmak, kurşun döktürmek. (Nazar ve büyünün varlığını inkâr etmek doğru değildir. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, varlığını Kur’an ve Sünnet’ten öğrendiğimiz bu iki hususun tedavisinde başvurulan yolların asılsızlığıdır. Nazar ve büyünün tedavisi için başvurulması gereken yöntem, Kur’an okumaktır.)
-Ölülere bağışlanmak üzere önceden Yasin okuyup şişelere doldurduğunu söyleyen bazı istismarcılara aldanarak bu şekilde “hazır Yasin” satın almak ve bunu ölülere bağışlamak.
-Gece tırnak kesmenin kısmet eksilmesine veya ömür kısalmasına sebep olacağına inanmak.
-Gece ev süpürmenin fakirliğe sebep olacağına inanmak.
-Bazı camilerin bahçelerinde bulunan şadırvanlara para atarak niyet tutmak.
-Türbelerin bahçesinde veya eşiğinde, önem verilen birisinin gelişini kutlamak için ya da yeni alınan ev, araba vs. gibi şeyler için “kan akıtmak” adı altında kurban kesmek, kanını kendi alnına veya yeni alınan şeylere sürmek.
-Ay ve güneş tutulması esnasında (ayı ve güneşi tuttuğuna inanılan şeytanları kovmak için!) teneke veya davul çalmak, silah atmak.
-Kötü bir olaydan söz eden kişinin, o olay kendi başına gelmesin diye kulağını çekmesi ve ahşaba, duvara vurması.
-Kırkını doldurmamış çocuğun tırnaklarını kesmenin, o çocuğun arsız ya da hırsız olmasına yol açacağına inanmak.
-Cinden, şeytandan, nazardan vs. korumak için yeni doğmuş çocuğun kundağının veya beşiğinin altına kurumuş insan pisliği veya mezarlıktan getirilmiş toprak koymak.
-Boyu ölçülen çocuğun kısa kalacağına inanmak.
-Gece köpek uluyan veya damında karga yahut baykuş öten ya da kapısında çıkarılan ayakkabılardan birisinin ters döndüğü evden cenaze çıkacağına inanmak.
-Yolculuğa çıkan kimsenin arkasından su serpmek.

Kaynak:www.mumsema.com

http://www.lovepowerman.net/
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası  »  Fıkıh
 »  BİDAT NEDİR?

Forum Ana Sayfası

Forum Yazılımı:   php Kolay Forum (phpKF)  ©  2007 - 2010   phpKF Ekibi

Love Power Man

 RSS Beslemesini Görmek için Tıklayın   RSS Beslemesini Google Sayfama Ekle   RSS Beslemesini Yahoo Sayfama Ekle