lovepowerman
[lovepowerman]
lovepowerman
Kayıt Tarihi: 13.09.2010
İleti Sayısı: 2.590
Şehir: İzmir
Durum: Forumda Değil
E-Posta Gönder
Web Adresi
Özel ileti Gönder
|
Konu Tarihi: 28.03.2011- 20:41
Fudayl Bin İyad R.aleyh Hz.
İkinci hicri asrın gönül sultanlarından biri de büyük mâneviyat adamı Fudayl bin İyad'dır.
Fudayl bin İyad, hayatında İmam-ı A'zam ve talebelerini görüp sohbet ettiği gibi; halifeleri de görmüş, onlara dersler vermiş, ikazlarda bulunmuştur.
Dünyevi ihtiraslarla boğuşan hırslı insanlara kanaat ve şükürde örnek olduğu gibi, ilim ve irfanda da çevresine numune teşkil eden Fudayl bin İyâd gariptir ki vaktiyle kendisi de yol kesip, kervan vuran biriymiş...
Ancak, yine kervanı vurmak üzere pusuya yattıkları bir gün, kervancılardan birinin Kur'an'dan âyetler okuyup mânâsını da anlatarak gittiğini görmüş, sessizce dinlemeye başladığı âyetler, onda müthiş bir titreme ve ürperme meydana getirmesi üzerine ortaya çıkıp silâhını atarak feryadı basmış: "İşte teslim oluyor, tevbe ediyorum! Ben yol kesicilerin başı meşhur Fudayl'ım!"
Bundan sonra tam bir dönüş yaparak bütünüyle, kendini ilme verip örnek bir mâneviyat adamı olan Fudayl, tasavvufun derinliklerine de dalmıştır. Bu yüzden, daha önce haklarını gasbedip, mallarını aldığı kimselerle bir bir helâllaşarak ya mallarını iade etmiş, ya da bedellerini vermiştir.
Ne var ki, hak sahiplerinden biri de bir Yahudi çıkmış. Yahudi işi zora çekerek, "Şu kum tepesini kaldırıp burasını dümdüz yapar da bana bostan haline sokarsan sana hakkımı helâl ederim" demiştir.
Fudayl ise, bunu göze almaktan asla çekinmemiş: "Sen bana hakkını helâl et, yeter. Ben günlerce de olsa sıcakta kürek sallar, bu kum tepesini düzler, ekeceğin bir yer haline getiririm" demiştir.
Böylece bir haftada ancak düzenlenebilecek tepeyi dağıtmaya başlayan Fudayl, bir geceden sonra yine işe başlamak üzere geldiğinde tepenin yok olduğunu, dümdüz hale geldiğini görmüş. Yahudi de duruma şahit olunca merak ederek bunu nasıl yaptığını sormuş, Fudayl ise şu karşılığı vermiş:
Tepenin nasıl düzenlendiğini ben de bilmiyorum. Dün akşama kadar kürek sallayıp kum attım. Gece bir fırtına çıktı, burada ne kadar kum varsa hepsini alıp savurmuş olacak ki, gördüğümüz gibi tepe dümdüz oldu. yapacak birşey kalmadı. Senin, hakkını helâl etmenden gayrı..."
Yahudi bunun üzerine hakkını helâl etmiş. düşünceye dalmıştır.
Tevbe ettiği ilk günlerde bir dostuna rica eden Fudayl. kendisini bir suçlu gibi kadı huzuruna götürüp geçmişini muhakeme etmesini, alacaklı adına kim varsa hepsinin de haklarını ödeyip, dünyada bir beraat almayı istediğini anlatmış.
Dostu, Fudayl'ın elini bağlayıp, geçmiş suçlarından dolayı hesaba çekilmesi kasdiyle kadı huzuruna götürmüştür.
Yolda hanımı bu .gidişini görünce şaşırmış, eski ettiklerinden dolayı yakalayıp kısas yaparak idam edeceklerini sanarak peşine düşmüş. Bu sırada Fudayl hanımına şu teklifte bulunmuş:
"İşte ben ettiklerimin cezasını çekmek üzere kadı huzuruna gidiyorum. Cezayı burada çekeyim de âhirete bir başka ceza kalmasın. Dilersen seni bırakayım, itibarlı biriyle evlen, temiz bir hayat kur, dilemezsen sen bilirsin, benim gibi bir şakinin zevcesi olarak kal!"
Hanımı ise: "Ben iyi günlerinde bir olup, kötü günlerinde terkeden vefâsız bir hanım olmak istemem. Her gününde seninle bir olacağıma nikâh gününde söz vermiştim. Haydi adâlet huzuruna birlikte gidelim, Hakk'ın emrine birlikte boyun bükelim. Nasıl olsa şeriatın kestiği parmak acımaz!" cevabım vermiş.
Kadı huzuruna böyle çıkan Fudayl, dünyevi ne kadar cezaya müstehaksa hepsinin de verilip, kısasın icra edilmesini ister.
Ancak, her hâlinden samimiyet tüten, bu temiz insanın tevbesindeki ihlâsını bilen hak sahiplerinden kimse çıkıp da dâvâcı olmaz, hak iddiasında bulunmaz.
Dâvâcı bulunmayınca, suç da bahis mevzu olmaz. Böylece kendi ayağıyla geldiği mahkemeden cezasız. beraatla çıkar, mahkeme-i Kübrâ'daki beraatını da böylece kazanmış gibi olur.
Halife Hârun Reşid, hilâfet makamına oturduğu ilk günlerde tesirli bir nasihat dinleyip, ikaz olmak ister. Alıp Fudayl'ın yanına götürürler. Fudayl, gelenin halife olduğunu öğrenince müsaade etmez, "Benim halife ile bir alışverişim yoktur. Ne memuriyet talebim var, ne de bir başka şikâyet ve dileğim" der.
Ancak, halife ısrar eder: "Ulûlemre itaat vâcibdir. Ben mutlaka Hazret'i ziyaret etmek istiyorum, bu isteğime karşı gelemez." diyerek huzuruna giren Halife, ikaz olmak için geldiğini, başka bir teklifinin bulunmadığını söyler.
Fudayl'ın ikazı ise şöyle olur:
"Ey Mü'minlerin Emîri! Ömer bin Abdülâziz'i halife yaptıklarında, O, Salim bin Abdullah gibi zâtları çağırarak onlara dedi ki:
-Ben arzu etmediğim halde üzerime bu yükü yüklediler. Ne diyorsunuz, burada halife olup da âhirette dilenci olmak da var bu işin içinde?
O zaman Salim şu karşılığı verdi:
-Sen azabdan kurtulmak istiyorsan, Müslümanların yaşlılarını baban, anan, gençlerini oğlun, kızın, kardeşin kabul et; babana, anana, oğluna, kızına ve kardeşlerine nasıl muamele edersen halka da aynı muameleyi yap. Böyle niyet ve davranış içinde olursan, kurtulursun. âhirette azaba müstehak olmazsın."
Memnun olan halife, nasihatına devam etmesini isteyince Fudayl şunları ilâve eder:
-Sen de idare ettiğin ülkeni senin kendi evin bil, bu ülkenin halkını da kendi evinin halkı olarak gör. Evine ne türlü bir anlayış hâkim olmasını istersen, ülkene de onu iste. Ev halkına neleri münasip görürsen ülke halkına da onu münasip gör.
Fudayl, bunlarla amel ederse kurtulacağını imâ etmiş olunca. Halife yere bakarak düşünceye dalar, şöyle söylediği duyulur:
"Yüksek makamların mes'uliyeti de yüksek oluyor. Artık ben bütün ülkemi evim kabul edecek, ülke halkını da evimin halkı bileceğim. Bu gerçekten de kolay iş değildir. Ancak çok yüce ve yüksek iştir."
İnsanlardan uzak kalarak derin tefekküre daldığı inziva günlerinden birinde Fudayl şöyle der:
"Beş şey vardır ki, kötülük ve bedbahtlık işaretidir:
1-Katı kalbli olmak.
2-Göz yaşından mahrum olmak.
3-Utanma hissini yitirmek.
4-Aşırı dünya hayatına dalmak.
5-Ölümü unutup, hep dünyaya çalışmak.
İşte bunlar kötülük işaretidir. Bu hâllerden uzak kalmak gerek."
Çevresine bakınca gördüğü kötü tutum ve tavırlardan rahatsız olan Fudayl, şunları da söyler:
"Üç şey bu zamanda az bulunuyor:
1-İlmiyle amel eden âlim!
2-İhlâsla yapılan amel!
3-Kardeşini kalbiyle seven mü'min!"
Evet. Fudayl'ın lügatında âlim olsun da amel etmesin, buna cevaz yoktur. Nitekim amel etsin de ihlâslı olmasın, buna da cevaz yoktur.
Hele bir mü'min diğer bir mü'mini sadece diliyle sevmiş olsun. bu sevgi kalbine inmesin, Fudayl buna da asla cevaz vermez.
Gerçekten de bunlar, İslâm'ın temel tavsiyeleri, mü'minin değişmez vasıflandır.
Fudayl bin İyâd, muhatabının akıllı olmasına çok değer verir, ahmaklıktan ise şiddetle ürker ve kaçar. Nitekim bir sözünde şöyle der. "Ahmak adamla helva yemektense. akıllı adamla savaş etmek hayırlıdır!"
Büyük tasavvuf âliminde nefsini düşünmek. ikinci plânda gelen bir husustur. O, ilk plânda bütün mü'minleri düşünür, onların kurtuluşundan sonra kendi kurtuluşunu hatırlardı. Bundan olacak ki. bir gün şöyle söylediğini işitirler:
"Dualar kabul olacak, hemen dua ediniz, deseler, ben kendime değil de hemen devlet büyüğüne dua eder, idare adamlarının ıslah olmasını dilerim. Çünkü, benim iyi olmamla Müslümanlar pek bir şey kazanmaz. Ama devlet büyüğü ile diğer idare adamlarının iyi olmasıyla bütün Müslümanlar iyilik kazanırlar."
Hazret-i Fudayl 107'de (M. 725) doğmuş. 187'de Mekke'de vefat etmiştir.
|