phpKF - php Kolay Forum  
Ana Sayfa  |  Yardım  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
Forumunuz Hayırlı olsun yenilendi

Resim Ekleme

Bu Sayfadaki Bilgiler 04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı
Bu Sayfadaki Bilgiler 04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" Uyarınca Gerekli Durumlarda İletişim Sağlanabilmesi İçin Eklenmiştir. Lütfen Gerekli Durumlarda Kullanınız... İbrahim uzun Esatpaşa mah 3.demiryollu 1201.sk no:28 menemen/izmir/Türkiye email :Uzun_70@hotmail.com
Forum Ana Sayfası  »  Namaz Hakında
 »  Namazın Âdâbı-1

Yeni Başlık  Cevap Yaz
Namazın Âdâbı-1           (gösterim sayısı: 921)
Yazan Konu içeriği

boşluk

lovepowerman
[lovepowerman]
lovepowerman

Kullanıcı Resmi

Kayıt Tarihi: 13.09.2010
İleti Sayısı: 2.589
Şehir: İzmir
Durum: Forumda Değil

E-Posta Gönder
Web Adresi
Özel ileti Gönder

Konu Tarihi: 03.06.2011- 17:51
Alıntı yaparak cevapla  


Gizli okunan namazlarda cemaat imamın vele'd-dâllîn dediğini duyarsa artık «âmin» demelerine gerek kalmaz, diyenler olmuşsa da, Fâkih Ebû Cafer El-Hendevânî, «âmin» demeleri sünnete uygundur, sonucuna varmıştır. (El-Muhit / Serahsi.)
Bayram ve cuma namazlarında cemaat birbirinden âmîn sesini duyacak olursa, susmayıp kendileri de belirtilen ölçüde söylerler, sahih olan da budur. (Siracül'-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Fatihadan sonra ya bir sûre, ya da üç âyet okunur. Üç âyet uzunluğunda bir âyet okumak da kâfidir. (Et-Tebyîn - Şerh-i Münye / îbn Emir Hâcc.)
Kıraatten sonra rükû'a varılır. Ancak eğilirken Tekbir getirilir. Nitekim Resûlullah (A.S.) Efendimiz:
«İmam Allahu ekber deyince siz de söyleyin, imam rükû'a gidince siz de gidin. İmam rükû'dan semiallahu limen hamidehu deyip kalkınca siz rabbena ve-leke'l-hamd deyin.» buyurmuştur. Sahih olan da budur. Ancak tekbir’de şuna dikkat etmek efdaldir: Tam belini eğeceği sırada başlanır, eller diz kapaklarına dokunacağı sırada bitirilir. (EI-Muhit - Tahavi – Tatarhaniyye.)
Rükû'da ellerini iyice diz kapaklarına dayamak ve beli mümkün olduğu nispette düz tutmak sünnettir. (El-Hidâye - En-Nihâye.) Burada başı da ne yukarı kaldırır, ne de aşağıya doğru eğer, bel ile aynı seviyede tutmaya çalışır. (El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
F) Rükû'da dizler de dik tutulur, mafsal bükük tutulmaz. Kalınlar ise dizlerini hafif kırarlar, kollarını açık tutmazlar. Erkekler kollarnı hafif açık tutarlar. Sonra subhane rabbiye'l-azîm tesbihini üç defa söyler. Böylece rükû' tamamlanmış olur. Ne var ki bir tek defa bile bu tesbihi söylemek caizdir. Ancak tenzihi kerahet vardır. Çünkü Resûlullah (A.S.) Efendimizin bunu hem üç defa söylediği, hem tavsiyede bulunduğu sahih rivayetle sabit olmuştur.
G) Rükû'dan kalkıldığında ayakta durup beli iyice doğrultmak sünnete uygundur. Hatta Ebû Yusuf a göre, böyle yapmazsa namazı bozulur veya kerahetle namaz kılmış olur.
Namazda her zikir ve tesbih kendi yerinde getirilir. Aksi halde söylenmez terk edilir. Meselâ: Rükû’a varıldığında söylenecek tesbih, rükû'dan kalkıldığında söylenirse, sünnet yerine getirilmemiş olacağından artık söylenmez. Rükû'dan kalkıldığında semiallahu limen hamideh'i beli tam doğrulttuğu zaman söylemek de sünnete uygun olmadığı için terk edilmesi daha iyi olur. Çünkü yerinin dışında kalmıştır. (Tatarhanyiye - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Semiallahu limen hamideh, derken sonundaki (H) harfini sakin okumak daha uygundur.
Rükû'dan kalkılıp bel doğrultulduktan sonra tekbir getirilerek secdeye varılır. Secdede üç defa subhane rabbiyel-a'lâ denilir. Bu sayı, rükû ve secdede yapılan tesbihlerin en azıdır. Tek olmak üzere beşe ya da yediye çıkarmak müstehabdır. Ancak imam bunu üçten fazla yapmamalıdır. (El-Hidâye - El-Muhit / Serahsî.)
Bunun için söz sahibi fakihler, tesbihin en azı üç, ortalaması beş, mükemmeli yedi defadır, demişlerdir.
H) Secdeye varıldığında önce dizler, sonra eller, sonra burun, sonra da alın yere konulur. Kalkıldığında ise önce alın, sonra burun, sonra eller, sonra da dizler kaldırılır. Tabii bu tertip sıhhati yerinde bulunan kimseler içindir. Ayağı ya da kolları romatizma ya da benzeri bir hastalıktan muzdarip bulunan kimsenin kolayına nasıl geliyorsa öyle hareket eder. Meselâ:
Rükû'a varırken belini tam doğrultamıyorsa, tutabildiği ölçüde bir durum alır, kendini zorlamaz. Secdeye vardığında önce dizlerini yere koyamıyorsa, Önce ellerini koyup öylece secdeye varmayı sağlar. (Et-Tebyîn - El-Bedayi.)
Secdede eller tam kulak hizasına konulur, parmaklar kıbleye doğru tutulur. Ayakların parmakları da aynı hükme girer. Erkekler bu sırada karınlarını uyluklarından biraz ayırıp yüksekçe tutarken kadınların bunun aksine karınlarını uyluklarıyla bitiştirirler. Erkekler yine bu durumda kollarını yere sermeyip biraz yüksekçe tutarken kadınlar bunun aksini yapar. (El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Bu hususlarda cariyeler de hür kadınlar gibidir. Ancak namaza başlama Tekbirinde erkekler gibidirler. Gerçi bugün câriye diye bir konu mevcut değildir. İslâmiyet çok sistemli bir tutumla kölelik ve cariyeliği kaldırmıştır. Ama bazı konularda yine yer yer onlarla ilgili hükümleri anlatmakta yarar görülmektedir.
Secdeden Tekbir getirilerek baş kaldırılır, bel dimdik tutularak oturulur. Bu oturuşta sünnet bir zikir yoktur. (El-Ceheretü'n-Neyyire / Şerh-iKudurî.)
Secdeden kalktığında belini doğrultmadan ikinci secdeye varacak olursa, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre bu da kâfi gelir. İmam Ebû Yusuf bu görüş ve ictihadda değildir. Ta'dil-i Erkân ona göre vâcibdir. Kasten terkinden dolayı namazın iadesi gerekir. (El-Hidâye - Fetavâ-yi Hindiyye.) Ancak İmam A'zam'a göre de secdeden başı kaldırdıktan sonra duruş vaziyetine bakılır:
Başı secdeye daha yakınsa farz yerine gelmediğinden caiz değildir. Oturma haline daha yakınsa, caizdir. En sahih olan da budur. Fetva buna göredir. (Et-Tebyin - El-Hidâye - El-Bedayi.)
Ebû Yusuf'a göre de, «başını kaldırdı» denilecek ölçüde bir doğrulma meydana gelirse caizdir. Bunun aksi caiz değildir. Sahih olan rivayet budur. (El-Muhit - El-Bedayi'.)
Sonra Tekbir getirilip ikinci secdeye varılır. Birincide olduğu gibi üç defa tesbih getirir.
İkinci secdeden kalkıldığında mümkünse eller yere konulmadan kıbleye yönelik bulunan ayak parmakları üzerine doğrulup ayağa kalkılır. Ancak bu arada dizlere dayanmakta hiçbir sakınca yoktur. Sıhhati ve gücü yerinde olanların bunu da terk edip hiç bir şeye dayanmaksızın kalkması müstehabdır. (El-Muhit - Bahr-i Râik / Ibn Nüceym.)
İkinci secdeden kalkıldığında - Şâfiîlerin yaptığı gibi - hafif bir oturuştan sonra ellerini yere dayayarak kalkacak olursa, bunda da bir sakınca görülmemiştir. Ancak yukarıda Hanefî imamlarının belirttiği biçimde kalkmak müstehabdır.
İkinci rekâtta, birinci rekâtta yapılanların aynısı tekrarlanır; ancak İftitah Tekbiri getirilmez, “Euzü” söylenmez. Besmele ile kıraate başlanır. (El-Kuduri - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
İkinci rekâtta ikinci secdeyi tamamlayıp kalktığında, sol ayak yere serilerek üzerinde oturulur; sağ ayak parmakları kıbleye gelecek biçimde tutulur. Eller dizlere yakın ölçüde parmaklar açık bir vaziyette konulur. Dizler tutulmaz, parmaklar da birbirine iyice bitiştirilmez, rahat bir tutuşa dikkat edilir. (El-Hidâye / El-Merğinâni.) En sahih olan da budur.
Kadın bu durumda sol kalçası üzerine oturup sol ayağını sağ ayağının bileğinin altına gelecek biçimde bir vaziyet alır. (İbn Âbidin - El-Hidâye / El-Merğinanî.)
Belirtilen biçimde gerek erkek, gerek kadın, gerek imam ve gerekse cemaat ve yalnız başına namaz kılan İbn Mes'ud Hazretlerinin naklettiği Et-Tahiyyatı okur. Namaz iki rekâtlı değilse, Et-Tahiyyat’tan sonra bir şey okunmayıp Tekbir getirilerek ayağa üçüncü rekâta kalkılır. İki rekâtlı bir namaz ise Salâvat, dua ve belli zikirler yapılır. (El-Muhit / Radıyüddin Serahsi - El-Hidaye / Merğinâni.)
İ) Et-Tahiyatta, “eşhedü ellâ ilahe illallah” bölümüne gelince şehadet parmağıyla işarette bulunulur. Ama bu konuda seçilen kavle göre işaret yapılmaz denilmiştir. Fetva da bu kavle göredir. (El-Hulâsa - El-Muhit - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Münyetü'l-Müftî'de parmakla işaretin mekruh olduğu kaydedilmişse de Meşayih-i Kiram bunda bir kerahet olmadığını söylemiştir. Uygun olan da meşayihin görüşüdür.
Et-Tahiyyat’tan sonra birinci rekâtta belirtilen ölçü ve biçimde ayağa kalkılır. Ancak Tahavî, kalkılırken elleriyle yere dayanmakta bir sakınca yoktur, demiştir. Birinci rekâtta yaptıklarının tamamını bu rekâtta aynen yerine getirir. Üçüncü rekâtta sadece Fâtiha'yı okur. Fazla bir şey okuması mekruhtur. (El-Muhit / SerahsI - El-Ihtiyar Şerh-i Muhtar.)
J) Üçüncü rekâtta kıraati tamamen terk edip sadece tesbihle yetinir ya da hem kıraati hem tesbihi terk ederse bir şey gerekmez. Ne var ki Fâtiha'yı okumak efdaldir. Rivayetler arasında bu konuda en sahih olanı da belirttiğimiz husustur. (Zahire / Burhanettin Mahmud - Fetâvâ-yi Kaadıhan.) Çünkü fetva buna göredir. El-Muhit bunu en sahih 'kavi olarak kabul etmiştir.
O halde üçüncü ve dördüncü rekâtlarda kıraat efdaldir. Fatiha ile yetinilir. Hiçbir şey okumayıp susmak ise mekruhtur. (El-Bedayi' / Kasanı - El~Hulasa.)
Dördüncü rekâtın sonunda, ikinci rekâtın sonunda oturduğu gibi oturur; Et-Tahiyyat'ı belirtilen biçimde okur, sonra Resûlullah (A.S.) Efendimize Salâvat-i Şerife getirir.
K) Salâvat'ın nasıl getirilmesi gerektiği: İmam Muhammed'den sözü edilen Salâvat'ın nasıl getirilmesi gerektiği sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
«allahümme sallî alâ Muhammed'in ve alâ âlî Muhammed'in kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahîm'e ve barik alâ Muhammed’in ve alâ âl-i Muhammed'in kema barekte âla İbrahîme ve alâ âl-i İbrahîme inneke hamîdün mecîd.»
Bunun dışında bir de “allahümme irhem Muhammed'en” demek bazılarına göre mekruhsa da, sahih olan tespite göre mekruh değildir, (Fetâvâ-yi Hindiyye.) denilebilir.
Salâvat-ı şerîfeden sonra önce kendine, sonra ana-babasına, sonra da bütün mü'minlere duâ eder. Sünnet olan duâ bu tertip üzere olanıdır. Kur’ân’da bunun örneği mevcuttur:
“Rabbena îğfir lî veli vâlideyye veli’l mü’minîne yevme yekumu'l-hisâb.”
Türkçe anlamı:
«Ey Rabbimiz! Beni, anamı babamı ve mü'minleri, insanların kalkıp hesaba çekileceği gün bağışla, günahlardan temizle.» (Et-Tebyin / Zeylaî.)
Bu duadan sonra:
L) “Rabbena âtinâ fi'd-dünya haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kına azabe'n-nar” duası yapılır.
Bunun Türkçe anlamı:
«Rabbimiz! Dünyada da bize iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi Cehennem ateşi azabından koru.»
Dualarda efdal olanları bunlardır. Bu bakımdan halkın sözlerine benzer tarzda dua yapmak veya halktan istenilmesi her zaman için mümkün olan şeyleri arzulayarak bazı sözlerle duada bulunmak uygun değildir. Buna bir örnek verelim:
«Allahım! beni falan kızla evlendir..», «Benim tarla bahçeme su indir..» gibi. İşte bu tür sözlerle duâ etmek doğru değildir. Hatta caiz olmadığını söyleyenler var ki sahih olan da budur. (El-Ayni Şerh-i Hidâye - Fetavâ-yi Hindiyye.)
Duada bu ölçüyü dikkate alanlara göre, «Allahım! Bana çok mal ver» derse, namazı bozulur. «Allahım! Bana ilim ve hac nasîb eyle» derse, namazı bozulmaz. Çünkü birincisi halk sözlerinden birdir.
Bunun için Sünnete uygun duaları ezberleyip okumak daha uygundur. Dilin başka bir söze kaymasını önler. (El-Velvaliciyye / Abdürreşid – Tatarhaniyye.)
Ancak bu konuda genel kaideyi unutmamak gerekir:
Teşehhüde oturduktan sonra, yani «Et-Tahiyyat’ı» okuduktan veya onu okuyacak miktar oturduktan sonra halkın sözüne benzer anlam ve ölçüde yapılan dualar namazı bozmaz, ancak kişi böyle yapmakla namazdan çıkmış olur. Son farz olan Teşehhüd Miktarı oturmak gerçekleştiği için namazın bozulması söz konusu değildir. Bu miktar oturmadan belirtilen anlam ve ölçüde duâ yapacak olursa, o takdirde namazı bozulmuş sayılır. (Et-Tebyin / Zeylaî - Fetava-yi Hindiyye.)
M) Rivayet yoluyla sabit olan dualardan biri de, Ebu Bekir Sıddîk (R.A.)'den nakledilenidir:
Resûlullah (A.S.) Efendimiz, namazda okumam için bana şu duayı öğretti:
«allahümme, innî zalemtu nefsî zulmen kesîren ve innehu lâ yağfîru'z-zünube illâ ente, fağfir lî mağfireten min indike verhamnî inneke ente'l-ğafuru'r-rahîm.»
Türkçe anlamı:
«Allahım! Ben kendime çok haksızlık ettim. Doğrusu günahları ancak Sen bağışlarsın; beni bağışla, kendi katından bir bağışlamayla beni mağfiretine erdir. Bana merhamet et. Çünkü ancak Sen hem Ğafur'sun, hem Rahîm'sin,»
Büyük sahabi İbn Mes'ud (R.A.) de daha çok şu duayı tavsiye etmiştir:
«allahümme innî eselüke mine'l-hayrî küllihî, ma alimtü minhu vema lâ a'lemu ve euzu bike mine'ş-şerrî küllihî ma alimtu mînhu vema lâ a'lemu. »
Türkçe anlamı:
«Allahım! Bildiğim, bilmediğim bütün hayırları Senden dilerim.
Bildiğim ve bilmediğim bütün şer ve kötülüklerden Sana sığınırım.»
Et-Tahiyyat ve bazı dualardan sonra şu duayı da yapmak müstehabdır:
«rabbî'c'alnî mukîme's-salâtî ve mîn zürriyyetî rabbenâ ve tekabbel duaî rabbanâ, iğfir lî veli valideyye ve lil mü'minîne yevme yekumu'l-hisab.»
Türkçe anlamı:
«Rabbimiz! Beni de, soyumu da namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamızı kabul buyur. Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve bütün mü'minleri -insanların hesaba kalkacakları gün bağışla.»
Duadan sonra önce sağa, sonra sola selâm verilip namazdan çıkılır' Birinci selâmda yüz sağ tarafa, ikinci selâmda sol tarafa çevrilir; yanağının beyazı arkadan görülebilecek biçimde bu çevirmeyi gerçekleştirir. En sahih olan da budur. (El-Kınye - Şerh-i Nukaaye - Şeyh Ebûlmekârim.)
N) Selâm hangi sözlerle yerine getirilir?
«Es-Selâmu aleyküm ve rahmetu'llahi» denilir. Muhtar olan burdur. Selâm kelimesinin başına (Elif-Lâm) koymak daha uygundur. (El-Muhit - Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Biz Hanefilere göre, selâmın sonunda “Ve berekâtühü” denilmez. Aynı zamanda ikinci selâmı birincisine oranla biraz daha alçak sesle söylemek sünnettir. En uygun olan da budur. (El-Muhit / Serahsİ - Et-Tebyin / Zeylaî.)
O) Sağ tarafa selâm verdikten sonra sol tarafa vermeden kalkıp namaz kıldığı yerden ayrılacak olursa, dünya sözü etmeden ve dışarı çıkmadan hatırlar da geri dönüp oturarak sol tarafa selâm verirse, kâfi gelirse de fukahanın çoğuna göre arkasını kıbleye çevirdikten sonra artık dönüp selâm için oturmasına gerek kalmaz.
Sahih olan da budur. (Tatarhaniyye - El-Kınye.)
Sağa selâm vermeden sol tarafa selâm verirse, konuşmamışsa sağ tarafa da selâm verir ve sol tarafa verdiği selâmı iade etmez.
Önce başım sağa çevirmeden selâm verirse, bu da kâfi görülmüştür; ancak sol tarafa selâm vermesi gerekir. Ne var ki bu, sünnete uygun bir selâm biçimi değildir.
P) İmamın arkasındakiler ne zaman selâm vermelidirler?
İmam sağ tarafa selâm verip bitirince onlar hemen sağa selâm verirler, İmam sol tarafa selâmı bitirince onlar başlarlar. (Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
R) Selâm verilirken Hafeze Melekleri ve o yönde bulunan Müslümanlar niyet edilir. Namaza katılmayanlara niyet etmez. Sahih olan da budur. Çünkü selâmdan maksat, namazın bitiminde cami' ve cemaate katılan mü'minlere, bir de sağ ve sol omuzlarda yer alan Hafeze ve diğer meleklere Allah'ın Selâmını vermektir. (El-Hidâye - Merğinani.)
Bu konuda imama uyanlar ise hem sözü edilenlere, hem imama niyet ederek selâm verir. Çünkü lider durumunda İslâm Birliğini temsil eden imamı selâmetle anmak, ona olan bağlılığı ve vahdetin anlamını belirler. İmam Ebû Hanîfe de bu görüştedir. (El-Kâfi / Mervezi.)
Yalnız başına namaz kılan kimse selâmda sadece Hafeze Meleklerini kasteder. Melekleri kastederken de belli bir sayı düşünmeye gerek yoktur. Sahih olan da budur. (El-Bedâyi' / Kâsâni.)
İmamın öğle, akşam ve yatsı namazını kıldırıp selâm verdikten sonra oturması mekruhtur. Hemen ayağa kalkıp Sünnet namazları kılması ve bunu da farzı kıldırdığı yerin dışında yerine getirmesi sünnettir. Bulunduğu yer, yer değiştirmeye uygun değilse, sadece biraz sağa ya da sola, ya da ileri ve geriye kayması kâfidir.
S) İmam farz namazı kıldıktan sonra dilerse evine dönüp sünnet namazı orada kılar. Nitekim Resûlullah (A.S.) Efendimiz de çoğu kez böyle yapardı. Cemaat halinde dualar ve tesbihler, yapılmaz, herkes kendi haline bırakılırdı. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)
T) İmama uyanlara gelince,
Onların farz namazdan sonra sünneti kılıp cami'de oturarak tesbihleri yapması caizdir. Yalnız başına namaz kılan kimse için de hüküm aynıdır.
Gerek imama uyanlar, gerekse yalnız başına namaz kılanlar farzdan sonra sünnete kalktıklarında serbesttirler: İsterlerse bulundukları yerde, isterlerse sağa, sola, ileri ve geriye kaymak suretiyle yer değiştirip sünneti kılarlar.
U) Farzdan sonra Sünnet namaz olmayan vakitlerde ise:
Sabah ve ikindi namazı gibi farzdan sonra sünnet olmayan vakitlerde selâm verdikten sonra bulunduğu yerde oturmak mekruhtur. Resûlullah (A.S.) Efendimiz böyle yapmayı bid'at saymıştır. O halde selâm verdikten sonra musalli dilerse kalkıp gider, dilerse, güneş doğuncaya kadar mescidde oturur. Efdal olan da budur. Bu daha çok imamı ilgilendirir. Yani onun böyle yapması efdaldir.
İmam arkasında namaz kılan varsa, yüzünü hemen cemaate çevirmez, belki hafif sağa ya da sola meyleder. (Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1, S. 77.)
Bu meselede yaz, kış, bahar, sonbahar gibi değişik mevsim ve zaman farklı ölçü getirmez. Sahih olan da budur. (El-Hulâsa.)
El-Hüccetü'l -İmam adlı eserde de şöyle deniliyor:
«Musallî (namaz kılan) öğle, akşam ve yatsı namazlarının farzını kılınca kalkıp sünnete başlar, uzun bir süre oturup duâ ile meşgul olmaz. (Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.)Sünnet olan da budur.
Ü) Farz Namazı Kıldıktan ya da Kıldırdıktan Sonra Ne Yapılır?
a) Kılınan farz namaz sabah ve ikindi namazı ise, bulunduğu yerden ayrılıp ya evine gider, ya da mescidde oturup duâ ve tesbihlerini yapar. Farzı kıldıktan sonra bulunduğu yerde oturup kıbleye yönelik beklemek mekruhtur.
b) Öğle, akşam ve yatsı farzlarını kıldıktan sonra, «Allahümme Ente's-Selâm ve minke's-Selâm, Tebarekte ya zel-Celâli ve'l-ikrâm.» denildikten sonra sünnet namaza kalkılır. İmamın yer değişmesi sünnettir. Cemaat ya da yalnız başına namaz kılan bu konu serbesttir.
c) Camilerde farz ya da sünnetten sonra cemaat halinde tesbih ve duâ yapmak sünnet değildir. İmam Selâm verdikten sonra serbesttir: Dilerse gidip evinde sünneti kılar, dilerse bulunduğu camide kılar.
d) Cemaat de farzdan sonraki sünnet namaz, duâ ve tesbihler konusunda serbesttir: Dilerlerse herkes kendi başına duâ ve tesbihlerini yapar; dilerlerse evlerine gidip sünneti orada kılarak bu konudaki sünnete uymuş olurlar.
(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/254-268)

Selam ve dua ile...

http://www.lovepowerman.net/
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası  »  Namaz Hakında
 »  Namazın Âdâbı-1

Forum Ana Sayfası

Forum Yazılımı:   php Kolay Forum (phpKF)  ©  2007 - 2010   phpKF Ekibi

Love Power Man

 RSS Beslemesini Görmek için Tıklayın   RSS Beslemesini Google Sayfama Ekle   RSS Beslemesini Yahoo Sayfama Ekle