lovepowerman
[lovepowerman]
lovepowerman
Kayıt Tarihi: 13.09.2010
İleti Sayısı: 2.590
Şehir: İzmir
Durum: Forumda Değil
E-Posta Gönder
Web Adresi
Özel ileti Gönder
|
Konu Tarihi: 19.09.2010- 20:54
EBEVEYN - ÇOCUK İLETİŞİMİ
İLETİŞİM
1) Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğunuzla birlikte geçen zaman asla boşa harcanan zaman değildir.
2) Çocuğu sevmek, ona bolca ve pahalı oyuncak almak değil onunla ortak faaliyetleri paylaşmak, ona zaman ayırmak, onunla oyun oynamaktır. Çocuğu sevmek, sözle sevgiyi ifade etmenin ötesinde, eylemle bu duyguyu ona yaşatmaktır.
3) Çocuğunuzla birlikte olduğunuz zaman tüm dikkatinizi ona yoğunlaştırın. Bu nedenle de, başka bir işle meşgulken değil, kendinizi rahat hissettiğinizde çocuğunuzla ilgilenerek, anne ya da baba olmanın keyfini çıkarın.
4) Aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar vermek yerine, çocuğu dinleyin.
5) Dinlendiğini gören çocuk kabul edildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünen çocuktur.
6) Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belirtisini beden diliyle pekiştirin. Böylelikle çocuk “kişiliğine saygı duyulduğunu” düşünerek iletişimini sürdürür.
7) Anne ve babasının kendisini dinlediğini gören çocuk duygularını ifade etme olanağı bulur. Aldığı tepkilerle “anlaşıldım” duygusunu yaşar. Böylelikle rahatlar.
Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olun. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbirleriyle çelişen biçimde davranması, çocuğu “doğru”yu bulma konusunda zorlar.
9) Çocuğunuzu başka çocuklarla karşılaştırmayın. Çocuk, anne ve babası tarafından önemsenmek, değerli bir insan olarak kabul edilmek ihtiyacındadır. Onun başka çocuklarla karşılaştırılması, kendini değerli bir insan olarak görmesini engeller. Çocuğun kendine özgü, bağımsız bir birey olarak kabul edilmesi, ruh sağlığının temelini oluşturur.
ÇOCUK-GENÇ İLE AİLE İLİŞKİLERİ
1) Çocuğun başarılı girişimleri, onu yeni başarılara yöneltmek ve öğrenme arzusunu pekiştirmek amacıyla desteklenmelidir. “Aferin!, Çok güzel oluyor!,İstersen bir kez daha deneyebilirsin” gibi sözler çocuğu cesaretlendirir. Tersine, “Beceriksiz, o öyle değil böyle yapılır. İyi bak da öğren” şeklindeki,eleştiri içeren sözler ise kırıklığa uğratır ve yeni girişimlerden alıkoyar. Kısaca, merakını gidermek için yeterli kapasiteye sahip olduğu konusunda çocuğu teşvik edin, bunu sağlamak için fırsatlar oluşturun ve bu fırsatları değerlendirmesi için onu cesaretlendirin.
2) Doğumundan başlayarak dış dünyayı kendi olanaklarıyla keşif ve icatlar yaparak tanımaya çalışan çocuğa, fırsat ve ortam hazırlayın.
3) Bir şeyi başarması konusunda aşırı bir beklenti içinde olmayın. Beklenti düzeyinizin ölçüsü, çocuğun kapasitesi ve bireysel özellikleri olmalıdır.
4) Çocuk eğitiminde öyle bir çizgide durun ki çocuğunuz hem her an sizi yanında hissederek destek bulsun, hem de sizi hiç görmeyerek kendini özgür hissetsin.
1) Çocuğunuzun sorununu kendi kendine çözmesine fırsat tanıyın.
2) Çocuğun duygu ve ihtiyaçları hakkında karşılıklı konuşun.
3) Kendi duygu ve ihtiyaçlarınızdan bahsedin.
4) Karşılıklı olarak uygun bulacağınız çözüm yolları arayın.
5) Aklınıza gelen tüm fikirleri, değerlendirme yapmadan bir kağıda yazın.
6) Beğendiğiniz önerileri ve beğenmediklerinizi saptayın ve izleyip uymayı düşündüklerinizin hangileri olacağına karar verin.
1) Baba-çocuk ilişkisini pekiştirin. Çocuğun özgüvenli, uyumlu ve doyumlu bir birey olarak gelişimini sürdürmesinde, destekleyen ve faaliyetlerine katılan bir baba modeline ihtiyacı vardır.
2) Çocuğun uyarılması ancak zenginleştirilmiş bir çevre ile mümkündür. Zenginleştirilmiş çevre; yeni doğan için, beşiğine konan renkli ve sesli oyuncak ve kurulan yakın ilişkiyle; okulöncesi çocuğu için, çocuk tiyatrosu ve sinemasına götürmek, sorularını yanıtlamakla; okul çocuğu için, müze, konser gezileri ve birlikte yapılan deney ve sohbetlerle oluşturulabilir.
3) Bütün bunları gerçekleştirmek için; öncelikle bu birlikteliği istemek ve bu etkinliklere zaman ayırmak gerekir. Çünkü bu ortak faaliyetlerden alınan keyif ya da duyulan sıkıntı anne ve babanın beden diliyle çocuğa yansır. Oysa burada önemli olan “birliktelikten” ve ortak yapılan etkinlikten duyulan hazzı yaşamak ve bunu çocuğa da yaşatmaktır.
4) Çocuk gerek kişiliğinin gelişmesi, gerekse cinsel kimliğinin oluşması için baba ile özdeşleşmeye ihtiyaç duyar. Bunun yetersizliği, kişiliği, cinsel kimliği ve sosyal gelişimi olumsuz etkiler.
5) Hamile annenin sağlığına ve beslenmesine nasıl önem veriliyorsa, sosyal ve duygusal yaşamının da zorlanma, kaygı ve sıkıntılardan uzak, dengeli bir ortamda olmasını sağlamak yakın çevresinin görevidir. Bu ortamı oluşturmada, babaya önemli bir rol düşmektedir.
1) Çok zaman değil yoğun birliktelik, nicelik değil,zamanın niteliği önemlidir. Bu nedenle anne iş sonrası var olan zamanını yoğun bir şekilde çocuğuyla birlikte geçirdiği takdirde çocuk yeterli doyumu sağlar.
2) En önemli tehlike, annenin suçluluk duygusu içinde çocuğa veremediği zamanı maddeyle kapatmaya çalışması, her akşam oyuncak veya çikolatayla gelmesidir. Bir başka tehlike de aynı suçluluk duygusu içinde çocuğu “aşırı şımartma”, her istediğini yapmaya çalışmaktır. Burada çocuğun anneden istediği ne aşırı hoşgörü, ne şımartma, ne de oyuncaktır. Çocuk anne ile yüz yüze birlikteliği özlemiştir. Mutfağında yemeğini çocuğuyla birlikte yapan anne, bu beraberliği ona yaşatmış olur.
3) Çalışan anne çocuğuyla “ortak bir etkinlikte” bulunduğu, onunla birlikte oynadığı, onu sinemaya, tiyatroya, müzeye götürdüğü takdirde çocuğun ihtiyacı olan doyum sağlanmış olur.
4) 0-3 yaş arası çocuğun okulöncesi eğitim kurumuna verilmesi hem okulöncesi eğitim süresini uzatması, hem de “aile ortamında” özellikle anneye olan ihtiyaç nedeniyle sakıncalıdır. Bu sebeple anne, bu dönemi büyükanne kontrolünde bir bakıcının yardımıyla aşmalı ya da 0-3 yaş arasında mümkünse çalışmamalıdır. Çocuk 3 yaşına geldiğinde, anne ister çalışsın ister çalışmasın, gerekirse ilk sene yarım günden başlayarak, çocuk okulöncesi eğitim kurumuna gönderilmelidir.
1) Her iki taraf yaşam boyu çocuğun anne ve babası olacağının bilincinde, uygarca ilişkilerini sürdürebilmelidir. Bu amaçla;
a) Kendi haklılığı, diğer ebeveynin haksızlığı ya da kendi iyiliği diğer ebeveyninin kötülüğü şeklinde çocuğun beynini yıkamaya kalkışılmamalıdır.
b) Bu gergin ortamdan her iki tarafın ailesi uzak tutulmalı, çocuğun anne yanındayken olabildiğince ev dışı “anne-çocuk” beraberliğini, baba yanındayken de “baba-çocuk” beraberliğini yaşamasına ortam hazırlanmalıdır.
c)Polis, icra memuru, avukat gibi kişileri devreye sokacak tutumlardan kaçınarak, anne ve baba çocuğun her iki ebeveyni de görmesi için fırsat hazırlamalıdır.
2) Çocuk, anne ve babasının düzenli aralıklarda ama sürekli görebileceğinden emin olabilmelidir. Bu arada diğer ebeveyni cezalandırmak üzere herhangi bir görüşme günü, hastalık dışında, ertelenmemelidir. Başka bir deyişle, öc almak düşüncesiyle çocuğu diğer ebeveynden yoksun bırakmamalıdır.
3) Ayrılığl izleyen birinci yılın “duygusal şok” yılı olması nedeniyle bu dönemde çocuğun stresleriyle başa çıkmasında ona yardımcı olunmalı, onu zorlayacak ek yükten kaçınılmalıdır. Bu amaçla, ayrılığın ardından yasal olsun ya da olmasın, çocuğun yaşamına başka bir kadın veya erkek ortak edilmemelidir. Baba veya anne ikinci evliliğini bu kritik yılın ardından gerçekleştirmelidir. Ev dışı sinema, tiyatro, müze, piknik gezileri, sadece ebeveynle çocuk arasında gerçekleştirilmelidir.
4) Boşanma; bazı arkadaşlarıyla çocuğun daha az anlaştığı örneğinden hareketle, basit bir dille, her iki ebeveyn tarafından çocuğa anlatılmalı, ayrı mekanlarda sürekli ve devamlı olarak diğer ebeveyni görebileceği güvencesi vurgulanmalıdır. Buna ek olarak, boşanma olayında çocuğun suçu olmadığı, bunun anne-baba arasındaki ilişki sorunundan kaynaklandığı söylenmelidir.
5) Çocuk, her iki evde de dengeli ve eşit yaklaşım tarzıyla karşı karşıya bırakılmalıdır. Taraflardan biri, az görme gerekçesiyle abartılı bir tutum içinde, çocuğun her isteğine boyun eğen kişi konumuna gelmemelidir.
1) Anne veya babanın ölümü halinde, iletişim kurulabilecek yaştan itibaren”gerçek” çocuğa anlatılmalı, çocuk ölüm haberini dolaylı olarak başka kaynaklardan öğrenmemelidir.
2) Ölüm çocuğa kademeli olarak iki aşamada anlatılabilir. Sözgelimi 1. Gün sağ olan ebeveyn sakin bir ortamda: “Annen (baban) geçirmekte olduğu hastalık nedeniyle bitkisel hayata yani komaya girdi. Yani artık seni göremeyecek, duyamayacak. Bu durumda gelebilecek bir başka haber seni üzmemeli,” şeklinde çocuğu hazırlayabilir. 2. Gün yine aynı ebeveyn, başka kimsenin olmadığı bir ortamda: “Biraz önce haber geldi anneni (babanı) kaybettik. Bütün canlılar doğar, büyür, ardından da ölür. Bak ilkbaharda ağaçlar yaprak ve çiçek açıyor. Ardından yeşil yapraklar sararıp düşüyor. Bir süre sonra da ağaçlar yaşlanıp ölüyor. Tıpkı bunun gibi insanların da ölmesi doğal bir olay, “ diyerek açıklamada bulunabilir.
3) Anne ya da babanın ölümünün ardından kaybedilen ebeveyne ait fotoğraflar yerlerinde korunmalıdır. Çocuğun mezar ziyareti (8-9 yaşlarından itibaren) sık olmamak kaydıyla engellenmemelidir.
4) Rahatlatmak ve stresle başa çıkmasını sağlamak amacıyla; çocuğun, kız çocuksa büyük boyda bebek oyuncakla, erkek çocuksa peluş, hayvan oyuncaklarla bütünleşmesi, eve kedi, köpek gibi bir hayvan alarak çocuğun onlarla beden temasının sağlanması önerilebilir.
5) Çocuk, özellikle ölümün ardından akranlarının da bulunduğu farklı ortamlarda rahatlatılmalı, hareketli oyunlar veya spor yoluyla bedenen yorulmalıdır. Bir süre için çocuk seyahate götürülerek farklı bir çevrede tutulabilir.
DİSİPLİN
1) Anne ve baba olarak çocuğa “tutarlı” ve “kararlı” davranın. Kuralların ne olduğunu kesin ve net bir şekilde aktarın. Gerektiğinde esnek davranın.
2) Çocuğa soyut bilgi aktarımından (ahlak dersi vermekten, azarlamaktan) kaçının. Bunun yerine onu olayın içine katarak somut bir şekilde yaşamasına fırsat verin.
3) Davranışlarının, yaramazlığının sonuçlarına katlanmasını sağlayın. Masaya çay dökmüşse bırakın kendi temizlesin. Arkadaşının kalemini kırmışsa bırakın kendi harçlığından yenisini alsın.
4) Çocuğun olumsuz davranışları karşısında duygularınızı ifade edin. Beklentilerinizi dile getirin.
5) Ona seçme şansı tanıyın ve hatalarını nasıl telafi edeceğini gösterin. Sorunu çözmesine yardımcı olun.
6) Bütün bunları yaparken adil ve objektif olmaya özen gösterin. Örneğin küçük çocuğu kollamak uğruna büyük çocuğa haksızlık etmeyin. Gerektiğinde ikisini de ayrı odalara göndererek ayırma yöntemiyle ayrım yapmadığınızı kanıtlayın.
7) Sevilen ve kişiliğine saygı duyulan çocuk, başkalarını sever ve onlara saygı duyar. Bu nedenle disiplini sevgi temeli üzerine inşa edin.
SORUMLULUK
1) Çocuğa kendine yetmeyi ve kendi kendini yönetmeyi öğretin. Öyle bir özgür ortam hazırlayın ki, ayakları üzerinde durmayı, kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenebilsin.
2) Çocuğa yaşına ve gelişim düzeyine uygun görev ve sorumluluk verin. Başarması için onu destekleyin.
3) Çocuğun seçim yapmasına izin verin.
4) Bu konularda, çocuğun gösterdiği çabaya saygı duyun.
5) Onu görev ve sorumluluğuyla baş başa bırakın.
6) Onun adına düşünmek yerine, kendi başına düşünmesini sağlayın. Sorununu çözmek yerine, kendi sorununu çözmesine fırsat vermeniz, çocuğunuzun sorumluluk duygusunu geliştirecektir.
GÜVEN
1) Çocuğunuza “önem verdiğinizi” hem sözle hem de davranışlarınızla gösterin.
2) Çocuğun gösterdiği çabaya saygı duyun.
3) Haklı başarılarından dolayı çocuğu takdir edin. Yeri geldiğinde övgüde bulunmaktan çekinmeyin.
4) Güven ve bağımsızlık duyguları, özgür ve demokratik aile ortamlarında kazanılır. Bu da; erken çocukluk yıllarından itibaren çocukların ihtiyaçlarını karşılamakla, onların kişiliklerine saygı duymakla, uygulanan kuralların nedenlerini açıklamakla, iletişim klarını açık tutmakla, onları desteklemekle ve sevgi ile yaklaşmakla mümkündür.
İLK TEMEL ALIŞKANLIKLAR
1) Çocuk eğitiminde kalıplardan kaçının. Doğallığı seçin.
2) Öncelikle birkaç öğün az yemek yemekle çocuğun kilo kaybedebileceği gibi yanlış bir saplantıdan, marazi kaygıdan kurtulun.
3) Zorla yemek yedirme sonucu oluşacak kısırdöngü içinde, çocukla aile arasında iletişimin bozulabileceğini ve sağlıksız beslenme ortamının çocukta öfke nöbetlerine sebep olabileceğini aklınızdan çıkarmayın.
4) Yemek ortamının sakin, keyifli, stressiz olmasına özen gösterin. Aile üyelerinin tamamının aynı masayı paylaşmasını sağlayın.
5) Yemek yemenin karşılanması gereken doğal bir ihtiyaç olduğu gerçeğinden hareketle;
a) Çocuğun tabağında yiyebileceği kadar az miktarda,
b) Sevdiği türden bir yemeğin bulunmasına,
c) Onun tabağıyla ilgilenmemeye, hatta bakmamaya özen gösterin.
6) Yemesi için, televizyon karşısında yedirmek, yediği takdirde oyuncak almak gibi rüşvetten kaçının.
7) 2,5-3 yaşından başlayarak kendi sandalyesinde, kendi derin tabağında (döke saça da olsa) kendi kendine yemek yemesine fırsat verin. Bunun için gerekli olan sabrı gösteri
Kaşık elinizde, baskıyla, zorla, tehditle ve dayakla yemek yedirmenin ne beden sağlığı açısından, ne de ruh sağlığı açısından hiçbir yarar sağlamayacağını, tersine zararlı olacağını bilin.
1) Uykuda çocuklar dış uyaranlardan kolaylıkla etkilendiklerinden, çocuk odasının evin en sessiz bölümünde bulunmasına özen gösterin.
2) Uyku öncesi güreş, koşmaca gibi hareketli oyunlardan, şiddet ve korku filmi izlenmesinden kaçının.
3) Anne babayla aynı yatağı paylaşan çocuklara yeni uyku düzeni sağlamak için:
a) Çocuğu öncelikle uykuya psikolojik olarak hazırlayın. Televizyonu kapatın.
b) Uyku öncesi temizliğini yapmasına fırsat verin (diş fırçalaması, el, yüz, ayak yıkaması gibi)
c) Bir bardak ılık süt veya meyve suyu verin.
d) Odasında hafif bir müzik çalın.
e) Bu ortam, uyku ile olumlu çağrışımların kurtulmasını sağlar. Uykuya geçiş mizanseni olarak her gece tekrarlandığında uykuya koşullanma sağlanmış olur.
f) Çocuk kendi yatağında yatarken, ona bire koltukta oturarak eşlik edin. Sözgelimi baba gazetesini okurken, anne masal anlatsın ya da günlük olayları konuşsun.
g) Uykuya geçişte, kulak memesi okşamak, saç ve el tutmak, sarılmak gibi beden temasından kaçının. Aksi halde bu, her uykuya geçişte aranan bir alışkanlık haline gelebilir. Çocuğa, uyuduktan sonra kendi odanıza gideceğinizi söyleyin.
h) Çocuğun odasında ve holde loş bir ışık yanabilir. Sizin ve çocuğun odası açık kalabilir.
i) Çocuk gece sizin yanınıza geldiğinde, sabırla yine onu kendi yatağına götürün. Uyuyuncaya kadar koltukta oturun. İstisnai durumlar dışında (anne ya da baba ölümü veya boşanmayı izleyen günler gibi) hiçbir zaman ödün vermeyin.
OKUL ÖNCESİ DÖNEM
1) Çocuk 3 yaşına geldiğinde “sağlıklı eğitim ve gelişimi” için, bir kurumda okulöncesi eğitim programından yararlanmaya başlamalıdır. Bu eğitime çocuğun bireysel özelliklerine göre, yarım günle başlanabilir. 4 ve 5 yaşlarında tam güne geçilebilir.
2) Okulöncesi eğitim kurumu, çocuk için ailesinden ilk ayrılış olacağı için kuruma alışmakta zorlanabilir. Burada önemli olan, çocuğun belli zamanda annesi tarafından ziyaret edileceği ve belli saatte servisi tarafından alınacağı konusunda oluşturulacak güvendir. Bu güvenin oluşturulması için gerektiğinde anneye kademeli uzaklaştırma uygulanabilir. Örneğin,
Birinci gün mutfakta bekleme
İkinci gün bahçede bekleme
Üçüncü gün sadece öğlen yemeğinde görüşme gibi.
3) Çocuğun kurum ortamına alışabilmesi için, aile üyelerinin tümü kararlı olmalı, bu konuda çocuğa ödün vermemelidir. Çünkü anne ve babanın bu konudaki çelişkili tutumu, gelecekteki okul fobisinin nedeni olabilir. Anne ya da büyükanneden gelebilecek “bugünlük gitmese iyi olur” düşüncesini çocuk kullanabilir ve kuralları olan bir kurum yerine kuralları olmayan ya da kolay olan aileyi yeğleyebilir. Bu nedenle çocuğun anaokuluna başlamasında zamanlama doğru yapılmalı, alınan karar uygulanmalıdır. Annenin sabahları kurumdan ayrılmasının ardından çocuk sınıfa uyum sağlamışsa okula devamda ısrar edilmeli, tersine çocuğun ağlamaya devam etmesi halinde, bir uzmanın görüşüne başvurulmalıdır.
4) Okulöncesi eğitim kurumu, ister çocuk evi olsun, ister anaokulu olsun, çocuğu barındıran değil, eğiten bir kurum olmalıdır. Amaç, annenin yokluğunda zamanı geçirmek değil, çocuğun okulöncesi eğitim programından yararlanmasını sağlamaktır. Ne yazık ki ülkemizde kurumların çoğunluğunun koruma ve barındırmaya dönük “bakım” amaçlı, buna karşılık azınlığının “eğitim” amaçlı olduğu görülür. Bu nedenle anne ve babalar okul seçiminde titiz davranmalı ve kurumun programını, öğretmenini, fiziki koşullarını inceleyerek karar vermelidir.
OKUL ÇAĞI
Çocuk kendi görevleriyle baş başa kalmalıdır. Onun görevini üstlenip, sorununu çözmeye kalkışan anne ya da baba, yaşam boyu böyle bir angajmanın altına girmiş olur. Bu nedenle çocuk dersini çalışırken ebeveynden aynı masayı paylaşmaması beklenir. Ancak anlaşılmayan sorular için çocuk ebeveyne başvurabilmelidir. Ödevini yapmadığı zaman çocuk kendi sorununu öğretmeni karşısında kendi başına çözebilme yollarını bulmalıdır.
1) Başarıda önemli bir faktör çok çalışmak değil etkili ve verimli çalışmaktır. Bu nedenle çocuğa zamanı iyi kullanmasını ve yönetebilmesini öğretin. Programını öyle yapsın ki ders çalışmanın yanı sıra bir spor ya da müzik etkinliğine zamanı kalsın, tüm gününü masa başında verimsiz bir şekilde geçirmesi yerine, aktif katılımıyla ya da pasif izleyici olarak değerlendireceği bir programı (basketbol oynama, tiyatro izleme gibi) destekleyin. Burada önemli olan çocuğun derse ve ders dışı faaliyetlere yeterince, uygun bir şekilde zaman ayırabilmesidir.
2) Eğer çalışma davranışının sıklığı artırılmak isteniyorsa, çalışma, hoşlanılan ve sık yapılan bir başka etkinlikten önceye alınır. Bu kurala göre çocuğun hoşlandığı işi yapabilmesi için önce belirli bir miktarda ders çalışması gerekecektir. Örneğin; televizyon seyretmekten hoşlanıyor ve her akşam belirli bir süre TV seyrediyorsa, kendisi için şöyle bir kural koyabilir:”Her gece televizyon seyretmeden önce şu kadar sayfa kitap okumak ve belirlenen miktardaki sayfa bitmeden televizyon seyretmemek” gibi. Böylece çocuk belli bir süre ders çalışmayı planlamış olacaktır.
3) Başarıda ölçü başkaları değil, bireyin kendisidir. Doğru olan başkalarıyla yarışmak yerine bireyin kendisiyle yarışmasıdır. Eğer çocuk bugün, düne oranla olumlu bir değişim göstermişse bu başarı sayılmalıdır. Anne-baba şunu akıldan çıkarmamalıdır: “Başarısızlık” diye bir şey yoktur. Yalnızca “öğrenilecek dersler” vardır. Büyüme, bir bilgi kazanma, deneme-yanılma, cesaret gerektiren deneyimler sürecidir. Başarısızlıkla sonuçlanan girişimler de, o son başarıyı getiren hamle kadar değerli ve katkılıdır. Rekabeti, çocuğun kendi potansiyelinin tavanında performans göstermesini sürdürmenin bir yolu olarak görün. Çocuğun başarısı elinden gelenin en iyisini yapmaktan kaynaklanmaktadır.
4) Çocuğunuzu iyi tanıyarak “beklenti düzeyinizi” gerçekçi kılabilirsiniz. Aksi takdirde sizin hayal gücünüze, kapasitesini bilmediğiniz çocuğunuzu sığdırmaya çalışmanız kimseye yarar sağlamaz. Ebeveynin “yüksek beklentisi” çocuğun cesaretini kırar. Ebeveyni hayal kırıklığına uğratma telaşı ise, çocukta başarısızlık kaygısına neden olabilir.
5) Çocuğa yapabileceğiniz en büyük yardım ilgi ve yetenekleri doğrultusunda onu yönlendirmek, ihtiyacı olan desteği (özel öğretmen, kurs vs) ona sağlamak, sorununu çözmede yardımcı olmaktır. Çocuğu, başarılı kardeş ve arkadaşlarıyla kıyaslamak, aşağılamak, yarar yerine zarar getirir.
6) Bütün bu bilgilerin ışığında; çocuğunuzu olduğu gibi, kendisi olarak görmeyi öğrenin. Kapasitesine ve bireysel özelliklerine en uygun öğretim yöntemini (altını çizerek, anlatarak veya özetleyerek çalışma gibi) seçmesi konusunda onu destekleyin.
7) Anne ve baba olarak geçmiş okul yaşantınızdaki başarılarınızı çocuğunuzun tekrarlamasını beklemek ya da elde edemediklerinizi çocuklarınızı zorlayarak elde etmeye çalışmak, sadece kendinizi tatmin etmekten öte bir işe yaramaz.
1) Öğrencilerinizi kolejlere ya da Anadolu liselerine hazırlamak yerine, öncelikle onlara öğrenmeyi sevdiriniz.
2) Öğrencilerinizi ayrı ayrı tanıyarak, onları farklı sosyo-ekonomik ve kültürel dünyalardan gelen, farklı potansiyele sahip bağımsız bireyler olarak kabul ediniz. Değerlendirmelerinizi bu ölçüye göre yaptığınız takdirde “kıyaslama” yanılgısına düşmezsiniz.
3) Öncelikle davranış bozukluğu veya uyum sorunu gösteren öğrencilerinizin sorunlarıyla meşgul olunuz. Ancak bu takdirde sınıfınızda başarılı bir öğrenme ortamı oluşturabilirsiniz.
4) Öğrencilerinize yönelttiğiniz “beklenti düzeylerinizin” farklı olmamasına, çeşitli etkenlere bağlı olarak değişik yaklaşımda bulunmamaya özen gösteriniz. Şunu biliniz ki sözlü olmasa da beden dilinizle tüm davranışlarınız öğrencilerin tamamı tarafından dikkatle izlenmekte ve değerlendirilmektedir.
5) Başarısız öğrencilerin başarabileceği bir “konu” ya da “etkinlik” bulunuz. Başarması ve arkadaşlarıyla paylaşması için onu destekleyiniz. Başardıktan sonra da övgü ve takdiri ihmal etmeyiniz. Burada önemli olan çocuğa “başarının tadını” aldırmaktır. “Başarılmış eylem” bireyi yeni başarılar için motive eder. Bunun için de tetiğin bir biçimde çekilmesi gerekir.
6) Başarısız öğrenciyi, sınıf içinde aşağılamak ve dışlamak onu hiçbir şekilde başarıya yöneltmez. Tam tersine “başarısızlık kaygısı” nın pekişmesini sağlar.
|